Palamuse; Estonya’nın Jogeva bölgesinde 2500 kişilik bir köy. AB projelerinden şu yazımda genel olarak bahsettim. Öyle bir projeyle gidiyor olmasak bu tip yerlerin adını bile duymamız zor olurdu.
Yaşam karlar içinde ve insanı, hayvanı, belediyesi, arabası, hepsi bu düzene alışmış durumdalar.
Fakat bu yolculuğun asıl keşfi Palamuse değildi. Projenin asıl çekiciliği, 5 ülkeden 30 gencin birbirini tanıma süreciydi.
İlk projemizde, özellikle Türkiye’den giden ekip olarak en çok aklımızda kalanlar şöyle şeylerdi:
- Romanyalılarla inanılmaz tutan bi’ enerjimiz var. Hele ki benim gibi balkan göçmeniyseniz (Arnavut, öhöm) kafalar tutuyor, eğlence anlayışları çok benziyor. Bir de rakı diye bir içkileri var, bizim rakıyla alakası olmayan. Saf alkol gibi garip bir şey. Denemedim bile.
- Estonca şerefe, terviseks diye okunuyor. Terrible seks diye tutmuştuk aklımızda, ağzımızda yuvarlayarak söylüyorduk. Tabi öyle olunca akılda kaldı.
- Macarcaya Türkçe’den çok miktarda kelime geçmiş.
“Cebimde çok elma var”. Bunu da oralı gençler anlatmıştı. Dilimiz o kadar benziyor ki, sadece ortak kelime değil, bazı ortak ekler bile var. Mesela bu cümde onlarda da “jebemda şok alma va” gibi bir şeydi.
- Palamuse’yi bu projelere dahil eden Valdi. Tam bir koca yürekli Valdi. O ekip lideri olarak ortalamanın 10-15 yaş üzerinde. Ama asla hissettirmiyordu. Sık sık bu projelerle ilgilenerek pek çok Palamuse’li gence Avrupa ülkelerini tanıma şansı vermiş. Ve tabi ki Valdi’yle yollarımız daha sonra birkaç kez daha kesişecekti 🙂
- Yine bu projeler sayesinde Palamuse’de sanatsal faaliyetler de eksik olmuyordu. Avrupalı misafirleri nasıl ağırlayacaklarını, kültür değişimi için kendi kültürlerini, danslarını, oyunlarını nasıl tanıtacaklarını çok iyi biliyorlardı.
- Hani haberlere çıkan meşhur kuzey avrupa okulları var ya, onlardan birini ziyaret ettik. Gerçekten de çocuklar etrafta ya spor yapıyorlardı, ya enstruman çalıyorlardı. Öyle çok akademi kokan bir hava yoktu. Çocukların hepsi bizi görür görmez ingilizce konuşmaya başladı. Anadilleri gibiydi, zaten çok küçük yaşta başlıyormuş ingilizce eğitimi. Tabii bu arada anadilleri estonca.
- Evler çoğunlukla ahşap, çok yaşanası. Bir de ciddi bir sauna kültürü var Estonya’da. Saunaya girip sonra da o sıcaklıkla çıkıp kara atlıyorlarmış. Bağışıklık sistemine iyi geldiğini söylüyorlar o şokun.
- Çoğunlukla kültürel etkileşimden bahsettim. Fakat bir yandan da bu kısacık süre içinde dijital medyaya dair pek çok şeyi ve medyayı burada çoğu zaman kullanmadığımız pratik ağırlıklı ve keyifli tekniklerle öğrendim.
Sonrasında hem katıldığım ve düzenlediğim pek çok projede, hem de üniversitede ders anlatırken bu tekniklerden bolca faydalandım.